|
||
![]() |
BARIŞA HASRET KALDIK | |
Ayhan ONGUN | ||
ayhanongun@gmail.com | ||
Kavga etmekten barışmaya, ağız dolusu gülmeye hasret kaldık.
Ben zaten pek bilmem kahkahayı, gülümsediğim bile azdır ama son günlerde aynaya baktıkça görüyorum ki, alnımdaki kırışıklar da artmış.
Öyle sanıyorum, bir çoğunuz da aynı duyguları yaşıyorsunuzdur.
Haydi ülkenin bir aşiret devleti gibi yönetilmesine alıştık da üstüne bir de bu korona, artık çekilmez oldu.
Kim suçlu, kim sorumlu belli değil.
İkiyüzlülük, samimiyetsizlik, çıkar uğruna yalakalık alıp başını gitmiş.
İnsan ilişkilerine de yansıyor aynı olumsuzluklar.
İnsanlar ötekini anlamaya çalışmaktan çok, ötekine üstün gelmeye, onu alt etmeye çalışmaktan yorgun düşmüş.
Yalnızca siyasi ilişkilerde, toplumsal olaylarda değil, en basit insani değerlerimizde bile öylesine bir yıpranma oluşmuş ki, herkese kuşkuyla bakar olduk.
Ne bahçede açan bir gül, ne saksıdaki çiçek, ne vazodaki karanfiller, beslemiyor artık ruhumuzu.
Ruhlarımız köhnemiş, duygularımız körelmiş.
“İnsanlar evine ekmek götüremez durumdayken, hangi duygudan, hangi köhnemiş ruhlardan söz ediyorsun” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
En ölümsüz aşklar, en tutkulu sevdalar savaş ortamlarında, felaket günlerinde, en ölüme yakın olduğumuz zamanlarda boy vermedi mi?
Hastalıklar, ayrılıklar, hasret daha da pekiştirmedi mi sevgilerimizi
Peki şimdi niye yaşayamıyoruz o tutkulu sevdaları?
Nazım cezaevinde yazmadı mı en güzel aşk şiirlerini?
Cepheden yazılan aşk mektuplarına ne demeli?
Ne savaş, ne açlık, ne yokluk, ne ayrılık, ne hasret yok edemedi sevdaları.
Uğruna ne çok şiirler yazıldı, ne besteler yapıldı.
Karşılıksız sevgiler, ulaşılmaz aşkların hikayeleriyle büyüdük.
Şimdi bırakın yaşamayı, hikayesini bile dinleyemez olduk.
Dünya mı değişti, biz mi insanlığımızı yitirdik?
Nereye gitti o saf duygularımız?
Ne zaman bu kadar öfke yüklü, bu denli acımasız, sevgi yoksunu hale geldik?
Niye ışık isteriz karanlığımıza körden, niye su isteriz susuzluğumuza çölden, niye el açar, yardım isteriz nankörden?
Ne zaman bu hale geldik biz?
Nasıl yitirdik o masum duygularımızı?
Böylesine bencil, çıkara dayalı ilişkilere nasıl teslim olduk?
Yaşadığımız tüm bu değişimleri pandemiye, ekonomik sıkıntılara, haksız uygulamalara, baskılara bağlamak ne kadar doğru olur.
Farkında mısınız; tükeniyoruz.
Kendimiz tükenmekle kalmıyor, çevreyi, doğayı, hem maddi, hem manevi değerlerimizi de birlikte tüketiyoruz.
Ne güneş eskisi gibi ısıtıyor, ne rüzgar eskisi gibi serinletiyor, ne içtiğimiz su; susuzluğumuzu gideriyor.
Oysa eskiden olduğu gibi; versek sırtımızı güneşe, hafiften esse aşağı yeli, dalsak sevgilinin hayaline ve hatta tuttursak bir dokunaklı türkü ya da uzun hava….
Şimdi sanal ortamlarda aradığımız ne varsa, bizi bizden eden, yok oluverse birden!
Her akşam ekranlardan bize parmak sallayanları görmez, her gün bir başka konuda söylenen yalanları duymaz olsak.
Şairin dediği gibi “paylaşsak yârin yanağından gayrı ne varsa” birlikte söylesek Karacaoğlan türkülerini, halay çeksek el ele, yürüsek barış yolunda kardeşçe, dostça.
Çok mu zor, birbirimizi anlamaya çalışmak?
En azından dinlemeyi denesek!
Konuşsak önyargısız, yalansız, içten, hesapsız……
Dayatmasak fikirlerimizi karşımızdakilere.
Onlarında kendi özgül fikirleri olduğunu kabul etsek.
Eski bir şarkıya kulak versek
“Hayat Bayram Olsa” Şarkı olmaktan çıkıp, gerçek olsa. “Uyan artık rüyadan” demeseniz bana!......... |
||
Etiketler: BARIŞA, HASRET, KALDIK, |
|